HAMİLELİKTE (GEBELİKTE) BEL FITIĞI

HAMİLELİKTE (GEBELİKTE) BEL FITIĞI

Hamilelerde bel fıtığı (lomber disk hernisi) çok nadir görülen bir patolojidir. Hamilelik döneminde bel ağrısı çok sık görülen bir şikayet olmasına rağmen bunun en nadir nedenlerinden birisi bel fıtığı olmaktadır.

Gebelik ayları ilerledikçe özellikle gebeliğin 5. ayından sonra karın ağırlığının artması nedeniyle vücudun ağırlık merkezi değişir. Ayrıca kadın vücudunun ve omurgasının şekli değişir, relaksin ve benzeri hormonların etkisi ile bağlar gevşer. Hamile bayanın vücudundaki bu değişiklikler bel fıtığının artmasına neden olabilir. Yürümek ve bazı hareketler ile ağrı şikayeti artabilir. Bazı pozisyonlarda ise ağrı azalabilir.

Teşhis:
Hamile bir bayanda bel fıtığı genellikle bacağa vuran bel ağrısı (siyatalji) ve yürüme güçlüğü gibi şikayetler üzerine şüphe ile saptanır. Bel fıtığı şüphesi halinde muayeneye ek olarak yapılan en faydalı tetkik genellikle MR (emar) görüntüleme yöntemidir. MR çekilmesi gebelik açısından sakınca oluşturmaz ve bel fıtığının teşhisinde çok faydalıdır.

Tedavi:
Bel fıtığının tedavisi beyin cerrahisi uzmanları tarafından planlanır. Genellikle istirahat, ağrı kesici ilaçlar ve lokal steroid enjekiyonu gibi tedavilerle hastanın rahatlaması sağlanır. Ancak çok nadiren acil durumlarda ve zorunlu hallerde bel fıtığı ameliyatı gebelik sırasında da uygulanabilmektedir. Ameliyat duruma göre genel anestezi veya spinal anestezi altında yapılabilmektedir.

Bel fıtığı ameliyatı sonrasında hamile kalmak:
Ameliyattan sonra gebe kalmak ve doğum şekli (sezaryen, normal doğum) konusunda mutlaka ameliyatınızı yapan beyin cerrahisi (nöroşirürji) uzmanının önerilerini almalısınız. Bazı hastaların gebe kalmasına izin verilebilirken bazı hastalara fıtığın tekrarlama riskinden ötürü izin verilmemektedir.

GEBELİK (HAMİLELİK) DEPRESYONU

GEBELİK (HAMİLELİK) DEPRESYONU

Hamilelik depresyonu (antepartum depresyon) anne adaylarının yaklaşık %10-20'sinde görülen bir durumdur. Hamilelik dönemi bir anne adayı için sevinç, heyecan, mutluluk gibi duyguların yanı sıra zaman zaman korku, endişe gibi duyguları da getiren inişli çıkışlı duygu durumlarına neden olan bir dönemdir.  Bu nedenlerle ve ayrıca hamilelikteki hormonal değişikliklerin de etkisiyle anne adaylarının bir kısmında depresyona kadar varan duygu durum değişiklikleri görülebilmektedir. Daha eskiden geçirilen bir depresyon, aile ilişkilerindeki sıkıntılar, gebelik öncesi ve gebelik sırasında çıkan tıbbi problemler, stres gibi durumlarda gebelik depresyonuna katkıda bulunmaktadır.

Hamilelik depresyonu belirtileri:
- Sürekli üzüntü hali
- Konsantre olamama
- Çok az veya çok uzun süre uyuma
- Normalde hoşlanılan aktivitelerden artık zevk almama
- Umutsuzluk, intihar ve ölüm gibi düşüncelere kapılma
- Anksiyete, aşırı sinirlilik
- Suçluluk veya değersizlik hissi
-  Yeme alışkanlıklarında değişiklik
- Sosyaleşmekten kaçınmak
- Unutkanlık
- Sürekli ve aniden ağlama atakları
- Cinsel isteksizlik

Tedavi:
Hamilelik depresyonu mutlaka tedavi gerektiren bir durumudur, geciktirilmemelidir, nasıl olsa doğumdan sonra  geçer düşüncesiyle ertelenmemelidir. Tedavi edilmediği taktirde hem anne hem bebek açısından çeşitli sakıncalar doğurur. Gebelik depresyonundaki anne gebelik takiplerine, ilaçlarına, beslenmesine gerekli özeni gösteremez. Bu durumu yaşayan annelerden doğan bebekler diğer bebeklere göre daha az aktif görülür ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite, ajidite gibi durumlar daha sık rastlanır bu bebeklerde. Yukarıda sıralanan belirtilerden bir kısmını kendinizde farkettiğinizde hemen doktorunuza başvurmalısınız. Psikiyatri uzmanı tarafından psikoterapi veya diğer yöntemlerle gerekli tedavi uygulanarak hamileliğinize mutlu bir şekilde devam etmeniz sağlanacaktır.

GEBELİKTE ANNEDE HİDRONEFROZ (BÖBREKTE GENİŞLEME, BÜYÜME)

GEBELİKTE ANNEDE HİDRONEFROZ (BÖBREKTE GENİŞLEME, BÜYÜME)

HAMİLELİKTE ANNENİN BÖBREĞİNDE PELVİS GENİŞLEMESİ (HİDRONEFROZ)
Gebelikte olan hormonal değişimlere bağlı bir miktar annede böbreklerde genişleme olması (maternal hidronefroz) normaldir ve hamilelerin çoğunda görülür buna fizyolojik hidronefroz denir. Genişleme sağ böbrekte daha sık görülür. Bu genişleme doğumdan sonra kısa sürede düzelse de nadiren düzelmesi 1-2 ay alabilir. Gebelikte böbreğe olan kan akımı %30-50 oranında artmıştır. Gebelikte böbrekte olan genişlemelerin çoğunda bir şikayet oluşmaz ve farkedilmez.

Gebelikte idrar yollarındaki darlıklara bağlı, enfeksiyonlara bağlı veya taşlara bağlı veya gebeliğin basısına bağlı olarak böbreklerde aşırı genişleme olması durumunda böğür ağrısı, karın ağrısı gibi şikayetler meydana gelebilir, bu duruma semptomatik hidronefroz denir. Ağrının akut döneminde bulantı, kusma, ateş gibi şikayetler de eşlik edebilir. Hidronefroz varlığında ayrıca böbreklere enfeksiyon yerleşmesi kolaylaşır.

Hidronefroz tanısı ultrason ile kolaylıkla konulabilir. Tedavisinde eğer aşırı miktarda genişmeme yoksa ve şikayet yaratmıyorsa sadece takip önerilir, doğumdan sonra kendiliğinden düzelmesi beklenir. Şiddetli ve hastada şikayetlere neden olan genişleme varlığında üroloji uzmanları tarafından üretere (idrar yollarına) double J kateter (ince tel şeklinde boru, stent) takılması uygulanır.

Annenin böbreğinde genişleme olması tek başına bir sezaryen gerekçesi yaratmaz genellikle, normal doğum da mümkündür. Normal dıoğum mu sezaryen mi kararı genişlemenin ve şikayetlerin derecesine, eşlik eden diğer obstetrik kriterlere göre verilir.

GEBELİKTE GÖRÜLEN KANSERLER

GEBELİKTE GÖRÜLEN KANSERLER

Gebelik sırasında en sık görülen kanserler sırasıyla:
1. Serviks (rahim ağzı) kanseri
2. Meme kanseri
3. Lösemi-lenfoma
4. Melanom
5. Over (yumurtalık) kanseri

Gebelikte en sık rastlanan kanser olan rahim ağzı (serviks) kanseri yaklaşık 2000 gebelikte bir görülür.
Gebelikte ikinci en sık rastlanan kanser olan meme kanserine yaklaşık 3000 gebelikte bir rastlanır.
Yumurtalık kanseri yaklaşık 5000 gebelikte bir görülür.

Gebelikte görülen kanserlerin tedavileri kanserin tespit edildiği gebelik haftası, annenin gebeliğin devamını isteyip istememesi, kanserin erken ya da geç evrede olması gibi çeşitli kriterlere göre planlanır. 

HAMİLELİKTE KEMOTERAPİ VE RADYOTERAPİ

HAMİLELİKTE KEMOTERAPİ VE RADYOTERAPİ
Kemoterapi ilaçla kanser tedavisi, radyoterapi ise ışınla kanser tedavisi anlamına gelir. Gebelikte de kanser görülebilir bunların arasında en sık rahim ağzı, meme, yumurtalık kanserleri görülür.Kanser tedavisinde radyoterapi yani ışın tedavisi fetüse zararı kesin kanıtlandığı için gebeliğin hiçbir döneminde verilemez. Kemoterapi ise gebeliğin ilk üç ayı dışında onkoloji ve kadın doğum doktorlarıu kontrolünde verilebilir. 

HAMİLELİKTE DUDAK VE DAMAKTA YARA, ŞİŞLİK (PİYOJENİK GRANÜLOMA)

HAMİLELİKTE DUDAK VE DAMAKTA YARA, ŞİŞLİK (PİYOJENİK GRANÜLOMA)

GEBELİKTE DUDAK VE DAMAKTA YARA VE ŞİŞLİK 

Piyojenik granüloma ağız dışında vücudun parmak ve kafa derisi gibi  diğer bölgelerinde de görülebilen bir patolojidir. Ağız içerisinde en çok diş etinde ve dudakta görülür. Kadınlarda erkeklerden daha sık rastlanır. Gebelik ve doğum kontrol hağı kullananlarda olduğu gibi hormonal değişikliklere bağlı oluşan formuna granüloma gravidarum  (gingivanın hamilelik tümörü) ismi verilir. Genellikle kırmızı mor renkte, üzeri ülsere, kanamalı 1 santimetre civarında boyutlarda lezyonlardır. Genellikle hamileliğin ilk 3 ayından sonraki dönemlerinde meydana gelir. Gebelerin yaklaşık %5'inde görülür.
Aftlar ve aftöz ülserlerle, ağız içerisinde yara ve uçuk (herpes) gibi diğer lezyonlarla, travmatik ülserlerle ayırt edilmesi gerekir.

Piyojenik granüloma oluşmasında etkili faktörler arasında ağız ve diş bakımının temizliğinin iyi olmaması, ağız içerisinde yabancı maddeler, diş taşları, gebelik ve diğer hormonal değişiklikler sayılabilir. Bu nedenle anne adaylarının ağız ve diş bakımına özellikle dikkat etmeleri gerekir.

Tedavi:
Hamilelik sırasında piyojenik granülom genellikle izlenir ve doğumdan sonra yüksek oranda kendiliğinden iyileştiği görülür. Nadiren aşırı kanamaya veya hastanın beslenememesine neden olan lezyonlar cerrahi tedavi gerektirebilir. Bazen maligtine gibi diğer patolojilerden ayırt etmek için de cerrahi tedavi ve patolojik inceleme gerekebilir. Genellikle hamilelik sırasında ameliyat tercih edilmez çünkü gebelik sırasında ameliyat edilen vakalarda nüks daha sık gelişmektedir, gebelikten sonra ameliyat edilenlerde nüks nadirdir.

GEBELİKTE (HAMİLELİKTE) DİŞ BAKIMI VE DİŞ HASTALIKLARI

GEBELİKTE (HAMİLELİKTE) DİŞ BAKIMI VE DİŞ HASTALIKLARI

HAMİLELİKTE DİŞ BAKIMI VE DİŞ HASTALIKLARI
Gebelik sırasında anne iyi beslenirse ve yeterli ağız diş bakımı yapılırsa hamilelik döneminde normal dönemden farklı bir diş sorunu ile karşılaşılmaz. Fakat diş bakımına dikkat edilmezse gebelikte hormonal etkiler sonucunda ağız içinde bazı zararlı degişimler olur. Örneğin kandaki ve tükürkteki asit miktarı arttığı için dişlerin çürümesi kolaylaşır. Diş eti rahatsızlıkları da eskisinden daha kolay ve daha sık oluşur.

Ağız ve diş sağlığı açısından tüm hamilelik döneminde A, C, D vitaminleri ile fosfor ve kalsiyumdan zengin temel yiyecekler alan meyvalar ve sebzeler, tahıl , süt ve mandıra ürünleri ile, et , balık ve yumurta dengeli olarak alınmalıdır.

Bebeğin diş gelişimi anne karnında başlar. Bu dönemde anne hem kendi sağlığı hem de bebeğinin diş gelişimi için dengeli beslenmeye dikkat etmelidir.

Hamilelikte dişler daha kolay mı çürür?
Halk arasında inanıldığı gibi hamilelik döneminde annenin dişlerinden kalsiyum çekildiği ve bu nedenle her bebeğin anneye bir diş kaybettireceği inancı kesinlikle doğru değildir. Bu dönemde Hamilelik döneminde dişlerin çürümelerinin nedenleri şunlar olabilir:
-Bebek beslenen dönemde tatlıya, aburcubura aşırı istek belirir ve bunlar yendikten sonra diş fırçalama ihmal edilir.
-İlk aylarda görülen kusmalardan sonra anne ağız bakımına yeterince özen göstermemesi.
-Gebelik hormonlarının (östojen, progertron) etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan anne, dişlerini fırçalamaktan kaçınır.


Hamilelik sırasında diş tedavisi yapılabilir mi?
- Hamilelik sırasında bebeğin organ gelişim evresi olan ilk üç ayda etkili diş tedavisinden kaçınılmalıdır. Tedaviler ikinci üç aya ertelenmelidir, diş tedavileri için en uygun dönem bu dönemdir(Yani gebeliğin 4. 5. ve 6. ayları). Gebeliğin son üç ayı da ilk üç ay gibi hassas bir dönemdir ve acil olmayan diş tedavileri doğum sonrasına bırakılmalıdır.

-Diş ya da diş eti iltihabı gibi acil durumlarda, var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini diş tedavisinin olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği düşüncesi ön plana alınmalı ve bir jinekoloğun önerileri doğrultusunda diş tedavisi yapılmalıdır.

Hamilelikte diş tedavisi için anestezi yapılabilir mi?
Hamilelik esnasında birçok ilacın kullanılmaması ya da kontrollü kullanılması önerilmesine karşın, dental (dişle ilgili) tedavilerde kullanılan lokal anesteziklerin herhangi bir yan etkisi rapor edilmemiştir. Lokal anestezi kullanılmasında üretici firmanın önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Herhangi bir uyarı yoksa lokal anestezik kullanmada bir sakınca yoktur.
Ağrı kesicilerden gebelik sırasında zararı olmayan türler kullanılabilir.

Antibiyotik?
Antibiyotiklerden özellikle Penisilin ve türevleri  kullanımınının bebek için herhangi bir sakıncası yoktur.

Röntgen?
Bu dönemde tedavi için çok gerekli ise ağız içinden 1-2 film alınabilir. Her ne kadar dişhekimliğinde çekilen röntgenlerde verilen radyasyon miktarı çok az ve karın bölgesine çok yakın değilse de gelişmekte olan bebeğin ışın almasını önlemek için mutlaka kurşun önlük kullanılması gerekir.
Zorunluluk yoksa bu işlem doğum sonrasına ertelenmelidir.

Hamilelikte kullanılan antibiyotik bebeğin dişlerinde renklenme yapar mı?
Hamilelik döneminde zaten her tür antibiyotik kullanılamaz. Bazı tür antibiyotikler kullanılabilir. Bebeğin dişlerinde renklenmelere neden olan antibiyotik grubu "tetrasiklinler"dir. Tetrasiklinler gebelikte kullanılmaması gereken antibiyotiklerdendir. Tetrasiklinler dışındaki antibiyotiklerin bebeğin dişlerinde renklenme yaptığı kanıtlanmamıştır.

HAMİLELİK GİNGİVİTİSİ
Hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebilir. Bu şekildeki diş eti oldukça hassastır ve kolayca kanar.
Hamilelik sırasında kadınların diş etlerinde oluşan bu değişiklikler östrejen ve progesteron hormonlarının salgılarının artmasından kaynaklanmaktadır.
Hamilelik gingivitisi genellikle hamileliğin 2. ayında başlayıp 8. ayında en üst seviyeye çıkar, doğumdan sonra kendiliğinden iyileşir.

GEBELİK VE SLE (SİSTEMİK LUPUS ERİTEMATOZUS)

GEBELİK VE SLE (SİSTEMİK LUPUS ERİTEMATOZUS)

HAMİLELİK VE SLE (SİSTEMİK LUPUS ERİTEMATOZUS)
SLE (sistemik lupus eritematozus) nispeten yaygın bir hastalıktır. Çocuk sahibi olacak yaşlarda ortaya çıkar. Gebelikle birlikteliği bir çok kompleks klinik probleme yol açar çünkü immün sistemde açıklanması güç bir rahatsızlık ve çoklu organ tutulumu vardır. Gebelik immünolojisi olayı komplike eder. Gebelikte hastalıkta gelip geçici düzelme, hiç değişiklik olmaması ve atak eğilimi olabilir.

Verilecek karar, hastalığın durum ve bebek sahibi olmanın aile için önemine göre bireysel olarak incelenmelidir.

Özellikle anneye ait hastalık konsepsiyondan (döllenme) önceki 6 aydan beri tam olarak remisyonda ise hastalığın erken döneminde ağır böbrek tutulum bulguları saptanmış olsa bile hamilelik iyi sonuçlanır. Hastalığın aktif olduğunu ya da böbrek fonksiyon bozukluğunun ilerlediğini gösteren işaretler varsa problemsiz gebelik olasılığı azalmaktadır.

Nadiren şiddetli bir doğum sonrası atak ta gelişebilir. Bu atağın gelişim olasılığı hastaların gebelik ve gebelik sonrası çok yakın takipte olmalarını gerektirir.

Gebelikte SLE’ye bağlı en sık rastlanan durumlar, tekrarlayan düşükler, intrauterin gelişme geriliği, erken doğum ve ölü doğumdur. SLE'ye bağlı tekrarlayan düşükler sıklıkla antifosfolipid antikorlarla ilgilidir.

SLE hastalığı olan gebeler 2 haftada bir kadın doğum doktorları ve romatoloji doktorları tarafından değerlendirilmektedir. Gebeliğin son döneminde bu takipler haftada bir olmalıdır. Bebeğin gelişimi de sıklıkla takip edilmelidir. Hastaya stabil bir hayat tarzı ve istirahat önerilir.

HAMİLELİKTE (GEBELİKTE) SAFRA KESESİ İLTİHABI (KOLESİSTİT)

HAMİLELİKTE (GEBELİKTE) SAFRA KESESİ İLTİHABI (KOLESİSTİT)

Safra kesesi karaciğerin altında yerleşmiş armut şeklinde yağın sindiriminde kullanılan ve karaciğerde sentezlenen safrayı depo ve konsantre eden kese biçimli bir organdır. Yağ içeren besinler bağırsağa ulaştığında safra kesesi uyarılarak kanallar yoluyla safra bağırsağa salgılanır.

Gebelikte safra kesesi iltihabı (kolesistit) nadir görülen bir durumdur (% 0.3).
Akut yani ani gelişen durumlarda tedavi şekli damar yoluyla sıvı verilmesi, midenin boşaltılması ve bu süreçte ağızdan alımın kesilmesi şeklindedir. Eğer bu tedaviye cevap verilmezse safra kesesinin alınması (kolesistektomi) düşünülebilir. Ameliyatın 3.ve 7. aylar arasında gebeliğe zararı olma ihitmali daha azdır. Fakat ilk 3 ayda düşük riskini artırır. Gebeliğin 7. ayından sonra ise erken doğum riskini artırır. Bu nedenle gebeliğin 7. ayından sonra gelişen tedaviye dirençli durumlarda ameliyat diğer tedavi yöntemleriyle geciktirilmelidir.

HAMİLELİKTE( GEBELİKTE) SAFRA KESESİ TAŞI

HAMİLELİKTE( GEBELİKTE) SAFRA KESESİ TAŞI

Gebelik dönemi safra kesesi taşı oluşumuna yatkınlık yaratan bir dönemdir. Hamilelerin yaklaşık %5-10'unsa safra kesesi taşına rastlanır. Hamilelikte artan östrojen ve progesteron hormonları ve değişen kolesterol-yağ dengesi safra kesesinde taş oluşumunu arttırabilir. Progesteron hormonu safra kesesi hareketlerini azalttığı için taş olulumuna yatkınlık yatatırken, östrojen hormonu safra salgısındaki kolesterol oranının artmasına neden olarak taş oluşumunu arttırır.
Annenin hamilelik ve doğum sayısı arttıkça safra kesesinda taş olma olasılığı da artmaktadır.

Tedavi:
Safra taşı olan hamilelerin büyük kısmında herhangi bir şikayet veya belirti bulunmaz. Şiddetli karın ağrısı ve akut kolesistit belirtileri varsa ameliyat tedavisi gerekebilir ancak gebelikte mümkün olduğunda şikayetler ilaç tedavisi ile geçirilir ve ameliyat doğum sonrasına ertelenir. Çok zorunlu acil hallerde amelitar kaçınılmaz olur, bu durumda ameliyat için en uygun dönem gebeliğin ikinci trimesteridir (4-6 aylar arası).
Safra kesesi taşlarının nadiren safra yollarını tıkaması neticesinde sarılık meydana gelebilir.

GEBELİKTE APANDİSİT AMELİYATI

GEBELİKTE APANDİSİT AMELİYATI

HAMİLELİKTE APANDİSİT
Gebelikle ilgili olan ameliyatlar dışında gebelik sırasında en çok yapılan ameliyat apandisit ameliyatıdır. Apandisit yaklaşık 1000-2000 gebelikte bir görülür. Gebeliğin her ayında akut apandisit gelişebilir. Bazı araştırmalar gebeliğin her döneminde eşit görüldüğünüü bildirirken bazı araştırmalar son 3 ayda daha sık görüldüğünü bildirmektedir.

Tanı sıklıkla anamnez, fizik muayene bulguları ve ultrason bulguları ile konulur. Nadiren zorunlu hallerde tanı için tomografi de kullanılır. Ancak gebelikte apandist tanısı diğer hastalara göre daha zordur çünkü büyüyen rahim apendiks organını iterek yerini değiştirir. Apendiks normalde karnın sağ alt kısmında bulunur, kalın basağın başladığı bölgeden (çekum) dışarıya doğru çıkan ince yaklaşık 5 cm boyunda bir organdır. Bu organın çeşitli nedenlerle iltihaplanması sonucu apandisit oluşur. Gebelikte normalde de kasık ağrısı, bulantı, kusma gibi şikayetler sık görüldüğü için apandisit tanısı ile karışabilir ve tanıyı zorlaştırabilir. Apandisitte kanda lökosit sayısı yükselir ancak gebelikte normalde de lökosit yüksek olabilmektedir, bu da tanıyı zorlaştırıcı bir durumdur. Tanıyı zorlaştıran bir diğer durum gebelikte röntgen çekilememesidir. Bütün bu nedenlerde gebelikte apandisit tanısı normal hastalra göre daha zordur ancak deneyimli bir genel cerrahi uzmanının muayenesi ve hastanın anamnezi tanıda en değerli unsurlardır. Hastada en çok görülen şikayetler karın ağrısı, bulantı, kusma, iştahsızlıktır, daha az oranda ateş, ishal, kabızlık görülebilir. Gebeliğin ilk aylarında ağrı daha çok gebe olmayanlarda olduğu gibi karnın sağ alt kadranında olur ancak ileriki aylarda rahimin büyümesine bağlı olarak ağrı daha yukarılarda olmaktadır. Apandisit tanısı koyarken gebelikte karın ağrısı yapan diğer durumlardan ayırılması önemlidir.

Apandisit gebelik olsun veya olmasın her zaman ameliyat ile tedavi gerektirir. Hiçbir zaman ilaç tedavisi yoktur. Hamilelerde de ameliyat genel cerrahi uzmanları tarafından yapılır ve iltihaplı apendiks organı alınır. Apendektomi ameliyatı normal kesi ile veya gebelişğin ilk aylarında laparoskopik olarak yapılabilmektedir.

Gebelikte apendisit düşük, erken doğum gibi komplikasyonlara neden olabilir. Apandisit tanısı ne kadar erken konulursa pefrorasyon (apendiksin patlaması) daha az görülür ve gebelikle ilgili sıkıntılar daha az yaşanır. Pefore apendisitlerde ve ileri gebeli aylarında erken doğum gibi komplikasyon görülme ihtimali artar. Hamilelerde apendisit tanısı daha zor olduğu için perfore olma (patlama) oranı daha yüksektir. Bir araştırmada gebelikte  perforasyon oranı %57 bildirilmiştir (Tracey & Fletcher,2000). Gebe olmayanlarda perforasyon oranı %5-20 civarındadır. Bazen gebeliğin son aylarında apandisite bağlı sancılar başlarsa ve erken doğum tehlikesi olursa sancıları durdurmak için tokoliz tedavisi verilmektedir.

GEBELİĞİN AKUT YAĞLI KARACİĞERİ

GEBELİĞİN AKUT YAĞLI KARACİĞERİ

GEBELİKTE (HAMİLELİKTE) KARACİĞER YAĞLANMASI

Gebeliğin akut yağlı karaciğeri (GAYK) (Acute fatty liver of pregnancy, AFLP) denilen hastalık  hamilelik sırasında görülen nadir ama ciddi hastalıklardan birisidir. Gebeliğin özellikle son aylarında 30. haftadan sonra doğuma kadar veya nadiren doğumdan sonra lohusalık döneminde görülebilmektedir. Yaklaşık 10-15 bin gebelikte bir görülen nadir bir durumdur. İkiz gebeliklerde, ilk gebeliklerde ve bebeğin erkek olduğu gebeliklerde daha sık görülmektedir.

Belirtiler:
Halsizlik, yorgunluk, sarılık, kaşıntı, bulantı, karın ağrısı gibi belirtiler görülebilir. Hastalığın şiddetli olması durumunda anne hayatını tehlikeye atabilecek komplikasyonlar gelişebilmektedir. Maternal mortalite %10-20 civarında, fetal mortalite %20-40 arasında değişmektedir. Pıhtılaşma bozukluğuna bağlı mide-barsak kanamaları meydana gelebilir. Beyin ödemi, ensefalopati ve böbrek yetmezliği, DİK gibi komplikasyonlar oluşabilir.

Teşhis:
ALT ve AST gibi karaciğer enzimlerinde yükselme saptanır. Biluribin düzeyleri yükselir. Karaciğerdeki hasar nedeniyle pıhtılaşma faktörleri üretimi bozulur ve pıhtılaşma (koagulasyon) bozukluğu meydana gelebilir. Trombositopeli sık görülür. Böbrek fonksiyon testlerinde bozulma meydana gelebilir. Protrombin zamanında uzama görülür. Tansiyon yüksekliği nadiren olabilir, genelde tansiyon normaldir. Bazı hastalarda portal hipertansiyona bağlı asit meydana gelebilir. Hipoglisemi meydana gelebilir.
Ultrason ile karaciğerde yağlanma olduğu izlenir. Karaciğer biyopsisinde de yağlanma izlenir ancak pıhtılaşma bozukluğu meydana gelen hastalarda karaciğer biyopsisi yapılamaz. Her zaman biyopsi yapılması tanı için şart değildir. Karaciğerde yağlanma izlenen her gebe "gebeliğin akut yağlı karaciğeri" olduğu anlamına gelmez, başka nedenlere bağlı da karaciğerde yağlanma gelişebilir.
Hepatitler ve HELLP sendromu gibi diğer karaciğer hastalıkları ile ayırıcı tanı yapılması gerekir.

Tedavi:
Gebeliğin akut yağlı karaciğeri doğum gerçekleştikten sonra hızla gerileyen bir hastalık olduğu için tedavide genellikle bir an önce gebeliğin doğum ile sonlandırılması tercih edilir. Bu nedenle sıklıkla erken doğum gerçekleşmesine neden olur. Doğumun hızla gerçekleşebileceği veya spontan başladığı durumlarda normal doğum da mümkün olabilir ancak sıklıkla sezaryen gerekmektedir acil doğum için. Kan transfüzyonu ve pıhtılaşmanın düzeltilmesine yönelik tedaviler sıklıkla gerekir. Koagulasyon bozukluğundan dolayı doğum sırasında aşırı kanama riski olabilir.

GEBELİK İNTRAHEPATİK KOLESTAZI (GEBELİK KAŞINTISI)

GEBELİK İNTRAHEPATİK KOLESTAZI (GEBELİK KAŞINTISI)

Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı (GİK) (pruritus gravidarum, ikterus gravidarum) safranın karaciğerde birikmesi anlamına gelir. “Obstetrikal Kolestaz” yani gebeliğe bağlı safra birikmesi olarak da adlandırılır.Gebeliğin 3. ayından sonra ortaya çıkar.Gebeliğe bağlı gelişen bir durum olduğu için genelde doğumdan kısa bir süre sonra kaybolur. Tanı konulurken safra kesesi taşı ve karaciğer iltihabı olmadığından emin olunmalıdır. Tanı yapılan ultrasonografi ve kan tahlilleriyle kesinleştirilir. Yaklaşık 500-1000 gebelikte bir rastlanan bir hastalıktır.

Gebelik kolestazının nedeni henüz aydınlatılamamıştır. Estrogen ve progensteron hormonlarının (özellikle östrojen) hastalığın gelişmesinde rol oynayabileceği düşünülmektedir İlk belirti kaşıntıdır. Genelde 7. ve 8. aylar arası başlar. Öncesinde bulantı, kusma, karın ağrısı gibi kaşıntının habercisi olan şikayetler oluşabilir. Ciltte herhangi bir anormallik görülmez. Kaşıntı genelde karın bölgesinden başlar, gövdeye, bacak ve kollara, avuç ve tabanlara yayılabilir. Daha ciddi durumlarda göz kapaklarında ve ağız içinde de kaşıntı oluşabilir. Kaşıntı genelde doğumdan 3-7 gün sonra azalır. Kaşıntı genelde tedaviye cevap vermez. Ilımlı kaşıntılarda serin banyo, yumuşatıcı ve nemlendirici kremler önerilebilir. Hastaların %10-15’ inde sarılık gelişebilir. İdrar koyulaşır ve dışkı rengi açıklaşır.

Kanda safra asitleri (kenodeoksikolik asit, deoksikolik asit, kolik asit) , alkalen fosfotaz, 5'-nükleotidaz ve biluribin düzeyleri yükselir. Karaciğer transaminaz enzimleri (ALT, AST) normal veya hafif yüksek olabilir. Serum total ve direkt bilirubin seviyelerinde hafif veya orta derecede artış izlenir.

GİK gebelik ile ilgili bazı riskleri beraberinde getirir. Bunlar arasında prematürite, erken doğum, amniyon suyunun mekonyumla (bebeğin dışkısı) kirlenmesi, kalp atım hızında anormallik sayılabilir. Bu nedenle hastalık sırasında sıkı gebelik takibi, fetüsün sık monitorize edilmesi, annedeki rahatsızlıkların giderilmesi ve K vitamini desteği yapılması gerekmektedir.

Genellikle daha sonraki gebeliklerde de tekrarlama eğilimi gösterir.

HAMİLELİKTE (GEBELİKTE) MİDE ÜLSERİ VE GASTRİT

HAMİLELİKTE (GEBELİKTE) MİDE ÜLSERİ VE GASTRİT

Mide Ülseri (Peptik Ülser):
Araştırmaların çoğu hamilelerde mide ülserine diğer insanlardan daha az rastlandığını ve gebeliğin ülseri önleyici etkisi olduğunu göstermiştir. Gebelikte artan progesteron hormonunun midedeki asit salgısını azaltarak bu koruyu etkiyi sağladığı düşünülmektedir. Aynı şekilde plasentadan salgılanan hitaminaz enziminin de mide asitini azaltma konusunda katkıda bulunduğu düşünülmektedir.
Gebelerde peptik ülser gebe olmayanlarla aynı şikayetlere neden olur: Mide ağrısı, yanma v.b.

Gastrit:
Gastrti mide iç yüzeyindeki mukoza tabakasının inflamasyonudur. Helicobacter pylori bakterisinin mide ülseri ve gastrit oluşmasında önemli rolü vardır. Şikayetler mide ülseri ile benzerdir.

Tedavi:
Tedavide mide asit salgısını azaltıcı ilaçlar, H2 reseptör blokörleri ve proton pompa inhibitörleri kullanılır. Mide ülseri ve gastrit tedavisinde kullanılan asit azaltıcı ilaçların hepsi olmasa da çoğu hamilelik sırasında da kullanılabilecek ilaçlardır. H. Pylori mevcut ise bunun için de gebeliğe zararı olmayan antibiyotik tedavileri tercih edilebilir veya H.Pylori tedavisi gebelikten sonraki döneme de bırakılabilir.

GEBELİK VE EPİLEPSİ (SARA HASTALIĞI)

GEBELİK VE EPİLEPSİ (SARA HASTALIĞI)

HAMİLELİK VE EPİLEPSİ (SARA HASTALIĞI)
Epilepsi ;sinir uçlarındaki anormal elektriksel uyarım sonucu oluşur. İstemsiz kasılmalar ve zaman zaman bilinç kaybı görülebilir.

Epilepsi, gebeliğin gidişatını ve doğumu etkileyebilir. Bebeğin anne karnında gelişimi esnasında anormalliklere yol açabilir. Ayrıca gebelik epilepsinin kötüleşmasine neden olabilir.

Epilepsisi olan kadınlarda gebeliğe bağlı görülebilecek en önemli tehlikeler; nöbet sıklığındaki artış ve bebekte görülebilecek doğumsal anomalilerdir. Ortalama olarak epileptik annelerden doğan çocukların %7’sinde önemli doğumsal anomaliler görülür. Bu oran normal toplumda %3’tür. Bu çocuklarda; yarık damak, yarıkdudak, zeka geriliği, düşük doğum ağırlığı, epilepsi riskinde artış görülebilir. Anne adayları bebeğin zarar görebileceğinden korkarak gebelikte ilaca devam etmezler. İlaç kullanılmadığında ortaya çıkabilecek nöbetler; bebek için fiziksel zedelenme, gelişme geriliği hatta ölüme neden olabilir. Bu yüzden epilepsisi olan kadınlar gebeliği sürecinde ve gebelikten sonrada bir kadın doğum uzmanı ve bir nörolog tarafından takip edilmelidir.


Epileptik kadınlar gebe kalmadan önce mutlaka bir Kadın Doğum Uzmanı ve Nörolog tarafından danışmanlık hizmeti almalıdırlar. Kullandıkları ilaçlar ve dozları yeniden düzenlenmelidir.

GEBELİK SÜRESİNCE NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR?
Kontrollere düzenli bir şekilde gidilmelidir. Uykusuzluk, yorgunluk, açlık gibi faktörler nöbet sıklığını arttırabilir. Kullanılan ilaçlar nedeniyle kaybedilen folik asit dışardan alınmalıdır.

Epilepsisi olan kadınlar, normal kadınlara göre biraz daha artmış risk taşısalarda bu risk hala düşüktür.Epilepsisi olan kadınların %93’ sağlıklı bir bebek dünyaya getirebilirler.Gebelik esnasında yapılan kontrollere düzenli gidilirse yapılan ayrıntılı ultrasonlar, anomali taramaları doğum öncesi bebeğinizde oluşabilecek birçok sakatlığın tanısının erkenden konulmasını sağlar.